27 Ağustos 2016 Cumartesi

Mutlu Gün


Mutlu bir güne açıyorum gözlerimi. Güneş ışıklarını, kocaman odamı aydınlatacak şekilde gönderirken kuş sesleri de belli belirsiz bir melodiyle odamı keşfe çıkıyor. Diğer günlerimin aksine bugün alarmımın rahatsız edici sesi uyandırmıyor beni. İçimdeki heyecan, mutluluk ve aşk uyandırıyor. Zaten beni gece boyunca rahat bırakmamışlar, derin bir uyku çekmeme engel olmuşlardı. Olsun, yine de mutluyum. Bu gün mutlu bir gün olacak.

Hemen sevgilimin en çok sevdiği şarkıyı açıyorum telefonumdan. Green Day- 21 Guns. Kuş seslerini, bu şarkıya eşlik ederek bastırıyorum. Şarkı söylerken bir yandan da kahvaltımı hazırlıyorum. Öyle abartılı bir sofra değil; çay, tost ve reçelden oluşuyor kahvaltım. Yedikten sonra alelacele toparlanıp çıkıyorum.  Akşamın hazırlıklarına hemen başlamam lazım, yoksa yetişemeyeceğim.  Kulaklığımdan çıkan müzik sabahtan beri aynı, hiç değişmedi. Başa sarıp sarıp dinliyorum. 
When your mind breaks the spirit of your soul
Your faith walks on broken glass
And the hangover doesn't pass
Nothing's ever built to last
You're in ruins

Sonunda müziğin ritminden beni kurtaran, gördüğüm bir abiye elbise mağazası oluyor. Oradan çokça kıyafet deneyip hiçbirinin bugünün özelliğine uygun olmadığını düşünerek çıkıyorum. Yine aynı şekilde 8-10 mağazada da istediğimi bulamıyorum. Sonunda bir butiğe giriyorum. Kırmızı, göğüs kısmında siyah dantel detayı olan, straplez bir elbise buluyorum. Mükemmel! Bugünün ağırlığını ve şıklığını sadece bu elbise taşıyabilirdi diye geçiriyorum içimden. Hemen çıkarıp paket ettiriyorum. Mağazaya yüklü miktarda para bırakarak oradan ayrılıyorum. Sıkıntı değil, tüm mal varlığımı bugün için biriktirmiştim nasıl olsa. Kulaklığım tekrar kulağımda, güzel kokuların havada uçuştuğu caddede bir ayakkabıcı bulma telaşına düşüyorum. Ayakkabı bulmak elbise bulmaktan daha zor geliyor. Yine uzun uğraşlar sonunda ayakkabıma da kavuşuyorum. Siyah- mor renklerinin uyumuyla tam da elbiseme yakışır bir ürün çıkarmışlar ortaya. Onlar için de hatırı sayılır bir ücret ödeyip kuaförümün yolunu tutuyorum. Müziğim hızımı düşürmememe yardımcı oluyor.

Did you try to live on your own?

When you burned down the house and home.

Dİd you stand too close to the fire?
Like a liar looking for forgiveness from a stone.
Saçlarım ve makyajım tamamlandığında aynadan kendime bakıyorum. Sevgilim beni görünce bayılacak! Elbisem, ayakkabılarım, mor ağırlıklı makyajım ve tepeden yaptığım topuzumla muhteşem görünüyorum. Sevgilim beni bundan sonra hep böyle görecek, o yüzden güzel olmalıydım. Güzeldim. Onunla buluşacağımız zamana az kaldığını fark edince kendimi izlemeyi bırakıp hızlı adımlarla önceden belirlediğim, onunla ilk karşılaştığımız restorana gidiyorum. Bizim şerefimize loş ışıklı, denize bakan mekanı kapattırıyorum. Bugün onun doğum günü, her şey özel ve tek olmalı. Yuvarlak masama geçip onu göreceğim zamanı bekliyorum. Saat 21.42. Onu görmeme iki dakika kaldı. Çantamdan çıkarıyorum silahımı. Kulaklığım hala kulağımda.    
When it's time to live and let die
And you can't get another try
Something inside this heart has died
You're in ruins
Kalan iki dakikada düşünüyorum onu. Geçen yıl bu gün, iki dakika sonra nasıl öldüğünü… Bana evlenme teklifi ettikten sonra kalbine gelen o kurşunla kirece dönen yüzünü… Bana gülümserken bir anda donup kalan mimiklerini… Hala her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlıyorum. Saatime bakıyorum. 21.43. Bir dakika kaldı. Silahımı kalbime doğrultuyorum, gözlerimi tam karşıma dikiyorum. İçimden 60’tan geriye doğru sayıyorum. 59,58,57,…
One, twenty one guns
Lay down your arms
Give up the fight
24,23,22,…
One, twenty one guns
Throw up your arms
Into the sky
10,9,8,.. Yüzüme gülümsememi yerleştiriyorum.
You and I...
3,2,1! Mutlu bir hayata yumuyorum gözlerimi
Mor Çiçek

Hiç yorum yok: