Mutlu bir güne açıyorum gözlerimi. Güneş ışıklarını, kocaman
odamı aydınlatacak şekilde gönderirken kuş sesleri de belli belirsiz bir
melodiyle odamı keşfe çıkıyor. Diğer günlerimin aksine bugün alarmımın rahatsız
edici sesi uyandırmıyor beni. İçimdeki heyecan, mutluluk ve aşk uyandırıyor.
Zaten beni gece boyunca rahat bırakmamışlar, derin bir uyku çekmeme engel
olmuşlardı. Olsun, yine de mutluyum. Bu gün mutlu bir gün olacak.
Hemen sevgilimin en çok sevdiği şarkıyı açıyorum
telefonumdan. Green Day- 21 Guns. Kuş
seslerini, bu şarkıya eşlik ederek bastırıyorum. Şarkı söylerken bir yandan da
kahvaltımı hazırlıyorum. Öyle abartılı bir sofra değil; çay, tost ve reçelden
oluşuyor kahvaltım. Yedikten sonra alelacele toparlanıp çıkıyorum. Akşamın hazırlıklarına hemen başlamam lazım,
yoksa yetişemeyeceğim. Kulaklığımdan
çıkan müzik sabahtan beri aynı, hiç değişmedi. Başa sarıp sarıp
dinliyorum.
When your mind breaks the spirit of your soul
Your faith walks on broken glass
And the hangover doesn't pass
Nothing's ever built to last
You're in ruins
Sonunda müziğin ritminden beni kurtaran, gördüğüm bir abiye
elbise mağazası oluyor. Oradan çokça kıyafet deneyip hiçbirinin bugünün
özelliğine uygun olmadığını düşünerek çıkıyorum. Yine aynı şekilde 8-10
mağazada da istediğimi bulamıyorum. Sonunda bir butiğe giriyorum. Kırmızı,
göğüs kısmında siyah dantel detayı olan, straplez bir elbise buluyorum.
Mükemmel! Bugünün ağırlığını ve şıklığını sadece bu elbise taşıyabilirdi diye
geçiriyorum içimden. Hemen çıkarıp paket ettiriyorum. Mağazaya yüklü miktarda
para bırakarak oradan ayrılıyorum. Sıkıntı değil, tüm mal varlığımı bugün için
biriktirmiştim nasıl olsa. Kulaklığım tekrar kulağımda, güzel kokuların havada
uçuştuğu caddede bir ayakkabıcı bulma telaşına düşüyorum. Ayakkabı bulmak
elbise bulmaktan daha zor geliyor. Yine uzun uğraşlar sonunda ayakkabıma da
kavuşuyorum. Siyah- mor renklerinin uyumuyla tam da elbiseme yakışır bir ürün
çıkarmışlar ortaya. Onlar için de hatırı sayılır bir ücret ödeyip kuaförümün
yolunu tutuyorum. Müziğim hızımı düşürmememe yardımcı oluyor.
Did you try to live on your own?
When you burned down the house and home.
Saçlarım ve makyajım tamamlandığında aynadan kendime bakıyorum. Sevgilim
beni görünce bayılacak! Elbisem, ayakkabılarım, mor ağırlıklı makyajım ve
tepeden yaptığım topuzumla muhteşem görünüyorum. Sevgilim beni bundan sonra hep
böyle görecek, o yüzden güzel olmalıydım. Güzeldim. Onunla buluşacağımız zamana
az kaldığını fark edince kendimi izlemeyi bırakıp hızlı adımlarla önceden
belirlediğim, onunla ilk karşılaştığımız restorana gidiyorum. Bizim şerefimize
loş ışıklı, denize bakan mekanı kapattırıyorum. Bugün onun doğum günü, her şey
özel ve tek olmalı. Yuvarlak masama geçip onu göreceğim zamanı bekliyorum. Saat
21.42. Onu görmeme iki dakika kaldı. Çantamdan çıkarıyorum silahımı. Kulaklığım
hala kulağımda.
When it's time to live and let die
And you can't get another try
Something inside this heart has died
You're in ruins
Kalan iki dakikada düşünüyorum onu. Geçen yıl bu gün, iki
dakika sonra nasıl öldüğünü… Bana evlenme teklifi ettikten sonra kalbine gelen
o kurşunla kirece dönen yüzünü… Bana gülümserken bir anda donup kalan
mimiklerini… Hala her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlıyorum. Saatime
bakıyorum. 21.43. Bir dakika kaldı. Silahımı kalbime doğrultuyorum, gözlerimi
tam karşıma dikiyorum. İçimden 60’tan geriye doğru sayıyorum. 59,58,57,…
One, twenty one guns
Lay down your arms
Give up the fight
24,23,22,…
One, twenty one guns
Throw up your arms
10,9,8,.. Yüzüme gülümsememi yerleştiriyorum.
You and I...
3,2,1! Mutlu bir hayata yumuyorum gözlerimi…
Mor Çiçek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder